Pınar Yeniyiğit (Sunucu): Kanal 16’dasınız. Hayata Dair başladı değerli izleyenler. Evet, bugün yine yaşamın içinden iş ve aile hayatı ile örnek Bursa’ya mühim değerler katan, çalışkan, mücadeleci, özellikle sağlık alanında, ortopedi ve travmatolojide duayen diyebileceğimiz, gerçekten de çok değerli bir ismi ağırlıyorum. Hayata Dair ’de, Özel Medicabil Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı Ortopedi Uzmanı Prof.Dr. Ömer Faruk Bilgen konuğum. Ömer Bey hoş geldiniz yayınıma. Gerçekten çok yoğunsunuz. Dakikanız çok kıymetli, ama zaman ayırdınız. Çok teşekkürler hocam.
Prof. Dr. Ömer Faruk Bilgen: Ben teşekkür ederim davetiniz için, sağ olun.
Pınar Yeniyiğit (Sunucu): Yoğunluğunuz malum. Bu arada hastane yatırımlarınız da devam ediyor. Ankara yolundaki tıp merkezinin prosedürlerinin sürdüğünü biliyorum. Orası da bir hastane olacak ama Hayata Dair’de baştan sizin kişisel özelliklerinizden seyircilerimiz de bilgi sahibi olsunlar. Örnek bir kimliksiniz. Önce kendinizi siz anlatırsanız, Ömer Faruk Bilgen ile ilgili neler söylemek istersiniz? Dinlemek istiyorum. Sonra detaylara geçelim.
Prof. Dr. Ömer Faruk Bilgen: Normal bir insan sonuç itibariyle.
Pınar Yeniyiğit (Sunucu): Çok mütevazı bir insan.
Prof. Dr. Ömer Faruk Bilgen: Çalışmaya biraz hevesli, işini düzgün ve iyi yapmak isteyen bir yapıda, aileden de böyle gördüm. Çocukluğumuzun geçtiği bir dönemde, şöyle bir şey söylersem yerinde olur. Lise bitip üniversite sınavlarına girdiğimiz zaman, o zaman tercih yöntemi vardı. 18 tane tercih yapılıyordu ben 18 tanesine de tıp fakültesi yazmıştım. Tıp fakültesi olacaktı hedef, 10 yaşında karar vermiştim doktor olayım diye. O yıllarda heves oluyor ister istemez. Nedense işte kısmet oldu ve tıp fakültesine girdim ve sonrasında bitti. Okula girip kayıt yaptırdığımda da o zaman karar vermiştim öğretim üyesi olmak. O zaman tabi çok bilmiyorsunuz detayı ama liseden çıkıp gelmişsiniz genç bir insan sonuç itibariyle. Kaydımı yaptırdıktan sonra fakülteden çıkarken bir hesap ettim kendime göre ben 38 yaşında, 40 yaşında profesör olacağım ona göre haberiniz olsun binaya dönüp konuşmuştum.
Pınar Yeniyiğit (Sunucu): Bu cümlelerden sonra şu anki gençliğin yansıttığı tabloya çok üzülüyorum hocam. Örnek olmalı gerçekten de; hedefleri çok önceden koyuyormuşsunuz. Biz daha farklı baktık. Ne yazık ki gençlerin hedefleri yok, amaçları yok.
Prof. Dr. Ömer Faruk Bilgen: İnsanların hedeflerini şaşırtacak birçok olay var şu gün. Bizim zamanımızda belki bu şeyler yoktu. Dolayısıyla iş biraz daha kolaydı. Düşündüğünüzde sonuçta insanız. Hatalarımız oluyor. Kayabiliyoruz. Düşüncelerimiz değişiyor. Dolayısıyla gençleri de bizim yönetmemiz lazım. Onlara sunmamız lazım. Tercihlerini çoğaltıp, iyilerini anlatmak lazım ki içinden kendilerine uygunlarını seçsinler.
Pınar Yeniyiğit (Sunucu): Dikkatlerini çok farklı noktalara çekmemek ve geniş bir yelpazede onları olumlu hedeflere yöneltmek için…
Prof. Dr. Ömer Faruk Bilgen: Gençlerin çok iyileri de var. Ben üniversitede çalışırken tıp fakültesini bitirip bizimle ihtisas yapan arkadaşlarımız uzman oldular. Gerçekten bir fedakârlık gerektiriyor bu işi yapmak.
Pınar Yeniyiğit (Sunucu): Yıllarınız okuyarak geçiyor hocam.
Prof. Dr. Ömer Faruk Bilgen: Üç günde bir nöbet, hastanede kalıyorsunuz. Beş yıl boyunca böyle bir eğitim sürecinden geçiyorsunuz. Neredeyse alışkanlıklarınız ve kişiliğiniz de böyle hafif bir değişikliğe uğratılıyor. Kesinlikle o olmazsa, zaten bu kadar hekimin gönüllü olarak çalışmasını sağlayamazsınız. Oralarda eğitim ve yine iletişim her zaman olduğu gibi çok önemlidir.
Pınar Yeniyiğit (Sunucu): Özel yaşamınızdan çok ödün vererek çalışıyor doktorlarımız. Türkiye aslında bu anlamda iyi noktada değil mi?
Prof. Dr. Ömer Faruk Bilgen: Gerçekten bilim üretmek başka bir şey, hastaların tedavilerini ya da bu tedavi yöntemlerinin sizin elinizde veya hastanelerinizde uygulanması başka bir şey. Bizim son yıllarda hem bilim üretmeye katkımız, dünya literatürüne katkımız arttı; hem de tedavi yöntemleri uygulanmasındaki iyiliğimiz, sıklığımız, alternatifleri kullanma kabiliyetimiz arttı. Dolayısıyla tıp ve sağlık alanında oldukça iyi bir yerdeyiz. Bütün branşlar için bunu söylüyorum. Ben ortopedi uzmanıyım. Ortopedi alanında değil, bütün branşlar için bunu herkes gönül rahatlığı ile söyleyip kabul edilebilir.
Pınar Yeniyiğit (Sunucu): Şükürler olsun ki hekimlerimiz güvenilir.
Prof. Dr. Ömer Faruk Bilgen: Yani bunda birçok faktör var. Bu işlerin yapılması, üniversitelerin açılması, sayılarının çoğalması bir yere kabul edilebilir. Her şey zamanla ilerliyor, gelişiyor. Bunları takip etmek bizlerin görevidir.
Pınar Yeniyiğit (Sunucu): Üniversite yaşamınız noktalandı ve sonraki mesleki yaşamınızı merak ediyorum, MEDICABIL’e gelene kadar. Tabi Uludağ Üniversitesi’nde çok uzun zaman dilimi bölüm başkanlığı yaptınız. Neler söylemek istersiniz?
Prof. Dr. Ömer Faruk Bilgen: Çok kısa söyleyecek olursam: Ben Cerrahpaşa Tıp Fakültesi mezunuyum. O okulda okumuş olmak, oradaki değerli kıymetli hocalarımızdan bu işlerin bir kısmını öğrenmiş olmak, işin temeli aslına bakarsanız. Çok önemli, büyük bir fakülte ve büyük bir kuruluştur. Sonra Sinop’ta mecburi hizmetimi ve İzmir’de askerliğimi yaptım. Samsun’da, Ondokuz Mayıs Üniversitesi’nde ihtisasa başladım. Ardından Bursa’ya geldim ve Bursa’da devam ettim. İhtisasımı Uludağ Üniversitesi’nde aldım. Süreç böyle ilerledi ve ardından öğretim üyeliği için müracaat ettim. Benim hocam, Sayın Prof. Dr. Öner Gedikoğlu’dur. Sağ olsun, bizim üzerimizde emeği çoktur. Bu gerçekten önemlidir. Bizim iyi yetişmemiz diyelim… Çünkü bizim hiçbir zaman kötü olmamızı istemez ve hep öğretmek isterdi. Ondan çok şey öğrendik. Allah razı olsun. Burada tıp fakültesine girdikten sonra, öğretim üyesi olarak süreç devam etti ve ardından profesörlüğe kadar devam etti. Kısmet, memnunuz, gayet güzel oldu.
Pınar Yeniyiğit (Sunucu): Hedef koymuşsunuz. 10 yaşında tıp alanında doktor olacağım deyip, lise sonrasında, okul kazandıktan sonra da, sürecin profesörlüğe kadar gidecek deyip, hedefini koyan, gerçekleştirebilen, gerçekten değerli bir insan, Ömer Faruk Bilgen… Örnek aldığınız hocanızdan söz ettiniz. Ama mesleki anlamda kimlik var mıdır? Özellikle takip ettiğiniz.
Prof. Dr. Ömer Faruk Bilgen: Elbette var. Söylediğim gibi hocamızın dışında ben 1993 yılında Amerika’ya gittim. Tam 30 yıl oldu; artroplasti ve eklem cerrahisi ile uğraşıyorum. Bu alandaki tecrübem, -asistanlığım dışında, 30 seneyi aştı. Bu süre içerisinde, yüzde 90’ın üzerinde artroplasti, yani eklem ve protez cerrahisi ile uğraştım. Aşağı yukarı şimdiye kadar ameliyat ettiğimiz hasta sayısı 7-8 bine ulaşmıştır sanıyorum. Çünkü üniversitedeyken daha az ameliyat yapabiliyorsunuz. Özel sektöre geçtikten sonra bu sayı biraz daha artabiliyor. Dolayısıyla böyle bir mücadelenin içerisindeyiz.
Pınar Yeniyiğit (Sunucu): İyi ki Bursa’dasınız. İyi ki varsınız. Gerçekten duayen bir isim Ortopedi ve Travmatoloji’den Ömer Faruk Bilgen. Özel Medicabil Hastanesi’nde gelinen o hedefi nasıl koydunuz? Özel Medicabil Hastanesi fikri sizde nasıl oluştu ve o süreç sizde nasıl gelişti? Açılışı ve bugüne geldiğimiz noktada, hastane ile ilgili söyleyeceklerinizi dinlemek istiyorum hocam.
Prof. Dr. Ömer Faruk Bilgen: Özel sağlık sektörü, benim karar verdiğim dönemde biraz başlamıştı artık. Özel hastanelerde, özel sağlık yöntemi ile artık tedavi edilebilir bir durum ortaya çıkmıştı. (Yeni sağlık politikası ile) Ben de bu dönemde, şu şekilde karar verdim: Biraz daha çok hasta görmek, ihtiyacı olan insanlara daha faydalı olabilmek… Aşağı yukarı üniversite hastanesindeyken, 150 civarında yıllık ameliyat sayımız vardı. Ama burada, özel sektörde, aşağı yukarı bu sayı yıllık 600’ü bulabiliyor. Şimdi kaç katı daha fazla çalışıyorsunuz? Daha çok üretiyorsunuz. Daha çok bilimsel yazı üretiyorsunuz. Daha çok konuşma imkânınız oluyor. Toplantılarda bilgi ve becerilerinizi paylaşma imkânı buluyorsunuz. Biraz daha yoğun tabi üniversite hastanelerine göre. Yoğunluk da çalışma ile ilgili. Bu hastaneyi kurarken biz 150 yıllık bir hedef koyduk.
Pınar Yeniyiğit (Sunucu): 150 yıl neden hocam?
Prof. Dr. Ömer Faruk Bilgen: Birkaç kuşak bu işten faydalanmalı ve görmeli. Çünkü temelleri sağlam olmalı yaptığınız işin ve sağlık alanında da gerçekten bu bir hedef. Olur ya da olmaz bilmiyoruz. Ama bir niyet meselesi tabi. Önce niyet etmek gerekir.
Pınar Yeniyiğit (Sunucu): Niyet güzel olunca hocam, akıbet de güzel olur derler.
Prof. Dr. Ömer Faruk Bilgen: Biz bu işe bu şekilde niyetlendik. Bizden sonra gelecek insanların da burada üretmelerini istiyoruz. Sağlık sektörü, insan var oldukça olacak. Tabii ki değişikliklere uğruyor. Böyle bir hedef koyduk. Çalışanlarımız, birlikte olduğumuz, omuz omuza mücadele ettiğimiz arkadaşlarımız bu konunun bilincinde. Hepimiz uğraşıyoruz.
Pınar Yeniyiğit (Sunucu): Emin adımlarla ilerliyorsunuz. Özel Medicabil Hastanesi, en başta siz ve uzman doktorlarınız… Seçici olduğunuzu biliyorum. Gerçekten başarılı kimliklerle çalışmalarınızı yürütüyorsunuz. Özel Medicabil Hastanesi’nde, eğitime çok önem veriyorsunuz. Kendinizi de eğitim alanında sürekli olarak yeniliyorsunuz ve çevrenizde de eğitimin önemini vurgulayan bir kimliksiniz. Eğitim denince ne söyleyeceksiniz hocam? Yani ekibinizi de sürekli olarak bu eğitim sürecinden geçiriyorsunuz. İnsanlara faydalı olabileceğiniz nokta neyse ona ulaşmaya çabalıyorsunuz. Bu çabanızın farkındayız biz. Eğitim tabii ki çok önemli.
Prof. Dr. Ömer Faruk Bilgen: Bu işlerde, tıp alanında dünya lideri değilsiniz. Çok ileri teknolojileri kullanan ve üreten, bizim kullanım alanımıza sunan ülkeler var. Bunun başında Amerika geliyor. Avrupa’dan birkaç ülke geliyor. Bizim bu konu ile ilgili, hemen her branşta çok değerli bilim insanımız var. Bunların da katkıları oluyor. Fakat o kadar değil. Dünyada hiç yapılmamış işleri yapan bir sürü arkadaşımız var. Türkiye de bu konuda belirli bir yerde. Ama izlemek zorunda kaldığınızda, dışa bağımlı oluyorsunuz burada. İşte bunu kırmak lazım ve bunun için de öğrenmek lazım. Güncel olmak lazım. Çünkü nasıl birlikte mücadele edebiliriz? Onlardan bu işlerle uğraşan insanlarla irtibat halinde olup, onların yazdıklarını okumalıyız. Belli bir yere getirmek için, belli bir süreç gerekiyor. Devamlılığını sağlamak için bir yere kadar getirip, çalışmak lazım. İşte size bunu sunuyor. Ondan sonra bunu size literatürde sunuyorlar. Ya da siz gidip görüyorsunuz bunların nasıl yapıldığını. Ondan sonra tekrar sıfırdan başlamaya gerek yok. Onun için bu alan, fedakârlık işidir. Oturup en kısa zamanda nereden başlayacağına karar verip, ondan sonra işe yüklenmek lazım. Ve çalışmak lazım ve işi doğru yapmak lazım. Sonuç itibariyle bunları yaptığınızda, aklınızın bir tarafında da “ben bu işi nasıl geliştirebilirim?”, diye düşünmek lazım. Düşünmezseniz, ileriye adım atamazsınız. Sadece birinin yaptığını siz de yaparsınız. Belki sizin el beceriniz daha iyidir. Ama katkı sağlamak adına bu işte eğitim şart.
Pınar Yeniyiğit (Sunucu): O zaman başarılı bir doktor olmak için eğitimi sürekli hale getirmek lazım. Onu anlıyorum.
Prof. Dr. Ömer Faruk Bilgen: Olmazsa olmazı zaten bu işin. Eskiden, inanın, uzman olduğunuzda, 5-6 yıl herhangi bir şeyi tekrar açıp okumadan, nasıl oldu diye bakmadan, hayatınızı idame ettirebilirdiniz. Ama bugünkü şartlarda bu mümkün değil. Her gün her şey değişiyor ve imkân da var okumak için. Teknoloji değişiyor. Bilgiler değişiyor. Eskiden doğru bildikleriniz değişmiş, “bunu böyle yapalım”, deniyor. Klasik bir takım şeyler değişmiyor, ama bunları izlemezseniz, güncel olmazsanız. Bu alanda yerinizi pek tutturamıyorsunuz.
Pınar Yeniyiğit (Sunucu): İkinci mühim sorun da güncel olmak Eğitimle birlikte demek ki. Ortopedi ve Travmatoloji hastanesi yoğunlukla tercih ediliyor. Açar açmaz hastaneniz bir marka haline geldi. Ne diyorsunuz hocam? Hastalar başta sizin alanınız olmak üzere tercih etmeye başladı hastaneyi.
Prof. Dr. Ömer Faruk Bilgen: Onun sebebi şöyle: Uludağ Üniversitesi’nde olduğumuz sürede bizim oradaki bilinirliğimiz.
Pınar Yeniyiğit (Sunucu): Güzellikler biriktirmişsiniz.
Prof. Dr. Ömer Faruk Bilgen: İlla ki! Biraz belki demekte fayda var. Çünkü başka türlü olmaz. Şöyle bakmak lazım: Uludağ Üniversitesi’nde okul bize çok şey verdi. Bizi yetiştirdi, öğretim üyesi yaptı, profesör yaptı. Biz de çalıştık. Ama orayı ve oradaki şartlar bizi buraya getirdi. Dönüp bakın; “siz ne yaptınız Uludağ Üniversitesi için?”, diye sorduğunuzda: Orası size bir şeyler yaptı, sizin de ona bir şeyler yapmanız lazım. Ne yaptık? Biz orada, Uludağ Üniversitesi’nin diğer çalışan arkadaşlarımız ile beraber Türkiye’de, ortopedi konusunda, bilinir bir üniversite hastanesi olması konusunda, bilinir bir üniversite hastanesi olması için elimizden geleni yaptık. Bizim diğer çalışma arkadaşlarımıza baktığımızda, hepimiz, Türkiye’de kendi işi ile ilgili ortopedinin 7 ana branşı vardır. Bu işlerle ilgili hepimiz dernek yöneticiliği yaptık. Türkiye’de ortopedi konusunda bunlar; “Artroplasti Derneği”, “Türkiye Ortopedi ve Travmatoloji Derneği”, “El Cerrahisi Derneği”. Bunların hepsi ile ilgili hep kısmet oldu. Uludağ Üniversitesi ile ilgili buralarda dernek başkanlığı yaptık. Ben de bizim Artroplasti Derneği’mizin 3 yıl boyunca başkanlığını yaptım. Ondan önce 2’şer yıl aralıklarla, 3 dönem, 6 yıl Türkiye’deki Artroplasti Derneği’mizin genel sekreterliğini yaptım. Başından beri içindeyiz.
Pınar Yeniyiğit (Sunucu): Hastalara faydalı olurken hem Türkiye’deki gelişimi hem meslek dalının gelişimi noktasında da sürekli eğiterek ve öğrenerek farklı bir yol haritanız var. Bu anlamda ve gerçekten örnek bir iş yaşamı ve mesleki yaşam, İyi ki Bursa’dasınız, bu anlamda Bursa çok şanslı.
Prof. Dr. Ömer Faruk Bilgen: Çalışmaya ve yetişmeye çalışıyoruz. Elimizden geldiği kadar.
Pınar Yeniyiğit (Sunucu): Ama şunu görüyorum hocam ben sizde; mükemmeliyetçi bir yapınız var.
Prof. Dr. Ömer Faruk Bilgen: Yani, o bazen tehlikeli oluyor tabi.
Pınar Yeniyiğit (Sunucu):O bende de var. İnsan kendisini çok yoruyor. Belki o anlamda söylediniz hocam.
Prof. Dr. Ömer Faruk Bilgen: Yorgunluk olmuyor. Ameliyat yaparken insan yorulmaz normal şartlarda. Diğer cerrahlar da yorulmaz. Çünkü ameliyat başka bir şey. Vücudunuz sizin yorulmanıza izin vermez. Oradaki hormonal denge içerisinde, “of be! Yoruldum, bıktım artık!”, dedirtmez size.
Pınar Yeniyiğit (Sunucu): İnsan yaşamı değil mi hocam? Orada bir hayat var yani.
Prof. Dr. Ömer Faruk Bilgen: Yapamazsınız saatlerce o ameliyatı. Yaparsınız, gerekirse hiçbir şey olmaz.
Pınar Yeniyiğit (Sunucu): En uzun süren ameliyatınız ne kadar sürdü hocam?
Prof. Dr. Ömer Faruk Bilgen: Ameliyatlarda bazen işler iyi gitmez ve bazen gerçekten zordur. 8-9 saat süren ameliyatlar olur, ama çok sık değil. Bazen bizim aramızda, “hızlı yaptım. Çabuk yaptım.”, diye konuşulur. Şimdi aklıma gelmişken söylüyorum. Bunlar öyle çok itibar edilecek işler olmamalıdır. Çünkü zamanında yapıp bitirmek, usulüne uygun yapmak lazım. Oradaki her şey çok önemlidir. Hem sizin için, hem hastanız için yaptığınız her hareket, her şeyi düşünerek yapmak lazım. Dolayısıyla zaman tabii ki önemlidir. Ama bazen hastanın durumu sıkıntılıdır. Ve çabucak yapmak gerekir olur. Onu da yapmak lazım.
Pınar Yeniyiğit (Sunucu):Yurtdışında da zaman zaman tedavi ettiğiniz hastalarınız olduğunu biliyorum. Azerbaycan’da ya da Suudi Arabistan’da mıydı? Hafızanızda kalan güzel anılarınız da vardır.
Prof. Dr. Ömer Faruk Bilgen: Bu hastane ile birlikte yurtdışı hasta turizmi adı altında hastalar oluyor. Bir de bizim toplantılar sonrasında yurt dışından gelen insanlar sizi dinlediklerinde, yurt dışı toplantılarında, “Sizin hastaneye gelebilir miyiz?”, diyorlar. “Buyurun, gelin.”, diye davet ediyorsunuz tabi. Bir ay, iki ay kalsın, follow, yani takip eden, bakan insanlar olarak izlesinler. Onlarla bir takım ilişkiler içerisinde oluyorsunuz. Bazıları davet ediyorlar, “Gelin, bu ameliyatı bizim için yapar mısınız?”, diyorlar. Onun için kalkıp gidiyorsunuz.
Pınar Yeniyiğit (Sunucu): Mesela nerelere gittiniz hocam?
Prof. Dr. Ömer Faruk Bilgen: Yani daha çok Suudi Arabistan’a gittim. Riyad’da bir askeri hastanede bir ameliyat yaptım. Bakü’de, Tripoli’de, Libya’da(o zaman ortalık karışık değildi.), Bingazi’de, Erbil’de, Bağdat’ta, Kerbela’da ameliyatlar yaptım. Çağırıyorlar, gidiyoruz.
Pınar Yeniyiğit (Sunucu): Peki, yurtdışından bizi takip edip, eğitim almak isteyen kişiler de oluyor diyorsunuz, tıp öğrencilerinden ya da doktorlardan. Bu güzel bir şey hocam. Ne kadar sıklıkla geliyorlar? Bizim öğrencilerimiz nasıl bu anlamda?
Prof. Dr. Ömer Faruk Bilgen: Bizim uzmanlarımızla alakalı öncelikle yurtdışı kısmı ile ilgili olan kısmı söyleyeyim. Aşağı yukarı, şimdiye kadar 80 kişiye yakın yurtdışından bizi izlemeye gelip, ameliyatlara dışarıdan bakıp, nasıl yapılıp edildiğini detaylı anlattığımız birçok uzman, hekim ya da asistanlığın son senesinde olanlar geliyorlar, kalıyorlar. Misafir ediyoruz onları. Bir otelde kalıyorlar. Yiyecek ve içeceklerini veriyoruz. Biz de onlara bir şeyler anlatıyoruz. Biraz evvel söylemiştiniz, aklımıza gelmişti. Biz de bunlara öğretiyoruz aslında. Öğrenmenin bir diğer tarafı da bu. Tekrar ediyorsunuz. Aklınızda çok oturmamış şeyleri tekrar ekleyip, öğreniyorsunuz. Şimdi bunu, bizzat öğretmenlik yapanlar çok iyi bilirler. Siz de öğreniyorsunuz, onları da eğitiyorsunuz. Ben Amerika’ya gittiğimde çok soru sorardım. “Bunu neden yaptınız? Nasıl yapıyorsunuz?” Hatta orada anlatan kişiler, dönüp bakardı: “Neden bu soruyu soruyorsun?”, diye. Çünkü o zamanlarda ülkemiz çok gelişmiş değildi. (Özellikle benim alanım) Ben, “Hospital for Special Surgery”de, New York’ta, Ranawat’ın yanına gittim. Şu gün sağ olsun, Türkiye’ye aşağı yukarı 15 kez davet ettim ve her seferinde de geldi. Bizim toplantılarımıza katıldı. Şu anda bildiğim kadarıyla dünyada yaşayan ve en önemli artroplasti cerrahıdır. Bu alanda en önemli insan şu anda. Şu an 85 yaşında ve 83 yaşında ameliyat yapmayı bıraktı. Allah ondan razı olsun. Bana öğrettiği gibi, bilgi verdiği gibi, Türkiye’yi çok sevdi. Yurtdışına tabii ki her yere gidiyor. Artroplasti ile ilgili bir toplantıda, referans olarak “Ranawat’ın dediği gibi”, “Ranawat’ın yaptığı gibi”, denmeden geçilmiyor. Mutlaka bir yerde ismi anılıyor ve bu çok güzel bir şey. Bu çok önemlidir. Aslen Hint kökenli. Bu çok büyük bir insandır. Sağ olsun, Türkiye’deki çabaları da gerçekten bizlere çok şey öğretti.
Pınar Yeniyiğit (Sunucu): Sizce o başarıyı getiren kendisine nedir?
Prof. Dr. Ömer Faruk Bilgen: Çok çalışkan bir insandır. Buraya geldiğinde her defasında soru sorar: “Gel otur. Ne öğrendin bu toplantıdan?”, der. Ben profesörüm ya o da profesör, tamam. Ama benim hocam sonuçta. “Gel bakalım otur, ne öğrendin?”, der. İki şey söyler her gördüğünde: Her zaman yurtdışında toplantıya gittiğimizde “gel” der. Ben ise “buyurun efendim”, derim. “Ne öğrendin? Toplantıdan çıktınız ya ne öğrendin? Üç tane şey söyle”, der. Şaşırırsın, anlatmaya çalışırsın. Böyle bir insan. Onun için çok çalışkan bir insan. Hep düşünerek, işlerini yapan bir insan. Bu çok önemli. Hayal ederek yapan bir insan. Burası çok önemli ve benim ondan öğrendiğim ve herkesin bunu yapması gerekliliğine de sonsuz inandığım bir şey. Yine yıllık çağırdığımda, geldiği zaman buraya, fırsat olup karşılaştığımızda, sorularından birisi de şudur. “5 yıllık planın ne?”. Anlatırsınız. “Onu yapacağım”, dersiniz. “Biraz değiştirelim onu, şöyle yapalım”, der. Çok şey öğrendim. 1993 yılından beri böyledir.
Pınar Yeniyiğit (Sunucu): Bu tip özel insanlar ya çıkıyor, ya çıkmıyor. Siz bu anlamda şanslısınız. Ama çok çalışkansınız ve gerçekten çalışan ve mücadeleci bir kimlik olduğunuz için.
Prof. Dr. Ömer Faruk Bilgen: Yapmak lazım. Ülkemizin buna ihtiyacı var. Biz gerçekten zamanında sıkıntılar çektik ülke olarak, sağlık konusunda. Hatırlar mısınız? Yurtdışına giderdi bir sürü insanlar, tedavi olmak için. Amerika’ya, oraya, buraya. Şimdi çok duymuyorsunuz, değil mi?
Pınar Yeniyiğit (Sunucu): Hayır, duymuyoruz.
Prof. Dr. Ömer Faruk Bilgen: Bitti işte. Bu, sağlık turizmi çerçevesinde de insanlar bize geliyorlar. Ben her ay 2-3 hasta ameliyat ediyorum, yurtdışından gelen. Geliyorlar, ne olacak? Avrupa’ya ve Amerika’ya gitmiyorlar.
Pınar Yeniyiğit (Sunucu): Demek ki Türkiye, siz gibi hekimler sayesinde güven veren bir boyuta ulaştı.
Prof. Dr. Ömer Faruk Bilgen: Kesinlikle. O kadar gerçekten değerli bilim insanı var ki… Bizim arkadaşlarımız! Kendi alanımdakileri daha çok biliyorum. Ama her alanda var. Benim bu işe başlayan, yeni başlayan, bu yolda bir yere gitmek isteyen insanlar için tavsiyem, lütfen takip etsinler. İzlemek lazım. Bu insanlar nasıl oldu da bunu yapt? Nasıl oldu da buralara geldi? Bakın ülkede sıkıntılarımız var, tamam. Ekonomik krizimiz var. İşte siyasi bir takım şeyler var. Savaşıyoruz bir yandan. Ama bizim işimiz, tabii ki vatandaş olarak, bunları düşüneceğiz, üzüleceğiz ve elimizden geleni yapacağız. Ama sağlık sektöründeysek ve bu işi yapıyorsak, hakkını vererek yapmamız lazım. Bunu izlemek lazım, örnekler almak lazım.
Pınar Yeniyiğit (Sunucu):Hocam bir de şunu gözlemliyorum, katılır mısınız? Düzenli bir yol haritamız yok. Düzenli çalışmıyoruz. Çalışıyoruz belki ama, her alanda ben bunu gözlemleyebiliyorum. Dağınığız ve plan proje dahilinde çalışmıyoruz.
Ortopedi Uzmanı Prof.Dr. Ömer Faruk Bilgen: Doğru diyorsunuz. Ama burada bunları, hep böyle çalışmak lazım diye söylüyoruz. Ama bir de bu çalışmasını istediğimiz insanlara, bizim bir çevresel faktörlerin etkisini de düşünmemiz lazım. Hekim olarak baktığınızda, bir uzman arkadaşımızın, “Akşam eve ne götüreceğim? Ben rahat olacak mıyım, yoksa olmayacak mıyım? Acaba şu kitabı alsam parasını ödeyecek miyim?”, gibi bir takım şeylerin ortadan kalkmasını sağlamamız lazım.
Pınar Yeniyiğit (Sunucu): Kafa rahat olacak.
Ortopedi Uzmanı Prof.Dr. Ömer Faruk Bilgen: Ameliyathane ve hastane şartlarını, yardımcı personel dediğimiz şartları, hemşirelerimizi, hastane içerisinde sağlık sektörü bir zincir halinde düşünmemiz lazım. Doktoru, hemşiresi, diğer arkadaşlarımız, bunların hepsi, kayıttaki arkadaşlar, odaları temizleyen arkadaşlar, asistanlar, bunların hepsinin iyi olması lazım. Olmazsa olmaz. Yapamazsınız, ulaşamazsınız. Dolayısıyla herkesin iyi hedefleri olmalı. Ama bizim de, “Ne yapabiliriz? Nasıl iyi hale getirebiliriz?”, sorularını düşünmemiz lazım. Biz derken kastettiğim, bize bu imkânı sağlayan bürokratlarımızın, siyasetçilerimizin, yöneticilerimizin yapması lazım. İnsanız çünkü. Hemen kötü taraflarına kayıveriyoruz. Bazen yapacağımız işi birazcık savsaklayabiliyoruz. Hani olur ya, “Ben senin için her şeyi yaptım. Sen neden işini yapmıyorsun?”, diye sorabilmek için, birazcık öz eleştiri yapıyorum. Bunu da yapmamız lazım. Hiçbir şey yok, o yok, bu yok, çalış çalış, nereye kadar? Tamam çalışalım, ama bu sayı az olur o zaman. Yani çalışan ve üreten insan sayısı az olur. O yüzden bu çevresel faktörleri iyileştirmek lazım.
Pınar Yeniyiğit (Sunucu): Belki de ekonomide yaşadığımız bu sıkıntılı süreçlerin başında, bu koşulların ortaya konamaması, her alanda, biraz da siyasette çok etkili. Ne diyorsunuz hocam?
Prof. Dr. Ömer Faruk Bilgen: Sıkıntılarımız var. Bazen ya bilmeden, ya istemeden ya da çok detayına inmeden bir takım değişiklikler yapılıyor ve uygulamalar getiriliyor. Burada tabi sadece yöneticileri de suçlamamak lazım. Bizim taraftan da bakmak gerekiyor. Bir sürü gereksiz tahlil isteyen, gereksiz işler yapılan bir sürü şeyler var. Bunlar kocaman sorunlardır. Bunları birlikte oturup çözmemiz lazım.
Pınar Yeniyiğit (Sunucu): Hep bürokrasinin hantallığından söz ettik. Hükümet sistemini değiştirdik şu anda. Tam kanıksandı mı ülkede? Hayır tam kanıksanmadı. Bir adım atıldı. Umarım Türkiye’nin hayrına olan bir sistem olmuştur.
Prof. Dr. Ömer Faruk Bilgen: Bizim sağlıkla ilgili baktığınızda, düzgün çalışılması gereken ortamlar sağlanmalı, imkânlar sağlanmalı. Şimdi her tarafta sıkıntı var.
Pınar Yeniyiğit (Sunucu): Yalın Hastane kavramını anlatıyorsunuz. Bu konuyu çok önemsiyorsunuz ve üzerinde yıllardır duruyorsunuz. Ne anlatmak istiyorsunuz yalın derken? Ben şunu anlıyorum: Her şey net, açık, ortada gereksiz bir ilaç kullanımı olmamalı. Ne bir farklı uygulama? Ne ihtiyaçsa, hastayı tedavi edecek ne ise, direkt onu uyguluyorsunuz. Her şey hijyen ve her şey açık.
Prof. Dr. Ömer Faruk Bilgen: Şimdi yalından kasıt şu: Bizim temel olarak hastanenin fiziki şartlarının, çalışanlarının, hastaların ve hasta yakınlarının güvenliğini ön planda tutacak bir mantık ve çalışma düzenini kurmak lazım. Bu işin temelidir. Bir güvenlik mutlaka olmalıdır. Bu güvenlik içerisinde yanlış ilaç yazılması, yanlış ameliyat yapılması, gereksiz ameliyat yapılması, her şey var. Bununla başlayan ve bu işleri yaparken israfı önleyen, lüzumsuz her şeyi ortadan kaldıran, “bunun bir faydası yoksa yapma” mantığını geliştiren bir sistem. Ama her seviyede, doktorundan hemşiresine herkes için geçerli, bu düzeni oturtmak lazım ve yapacağınız işi önceden hayal etmeyi sağlamak lazım. Ne yapıyorsanız yapın, önceden hayal etmek lazım. Hayal edip uyguladığınız zaman, özellikle yaptığınız ameliyatlarda, özellikle yaptığınız müdahalelerde hayal edeceksiniz ve sonrasında hayata geçireceksiniz. Hayal etmek, yaptığınız işin süresini kısaltır, hata süresini azaltır ve doğru iş yapmanızı sağlar. Uygun, ucuz ve en verimli işi yapmanızı sağlar. İşte bu mantık çerçevesinde, bu hastane içerisinde biz, MEDICABIL içerisinde her arkadaşımıza, her çalışanımıza, “lütfen bu mantığı unutmayın. Bu şekilde çalışalım. Lütfen bunu böyle yapalım.”, diye her defasında anlatıyoruz, konuşuyoruz. Yalın Hastane modeli deyince, bizim toplantılarımız oluyor, kongrelerimiz oluyor, uluslararası katılımlı oluyor. Yurtdışından geliyorlar ve her yıl tekrar ediyoruz. Dolayısıyla bu bir markayı güçlendiren bir nitelik haline geldi. Yalın Hastane modeli olarak çalışan hastane ya da uğraşan hastane çok, ama biz bunu ilk başlatan hastaneyiz Türkiye’de.
Pınar Yeniyiğit (Sunucu): Bursa’dan Yalın Hastane kavramına sektörünüzdeki diğer özel hastanelerden yansıma nasıl oldu hocam?
Prof. Dr. Ömer Faruk Bilgen: Katılımcılar oluyor. Diğer hastanelerden arkadaşlar geliyorlar katılıyorlar. Sağ olsun Sağlık Müdürü’müz Özcan Bey, gerçekten bu konuda çok destek veriyor. Bütün sektörün zaten bu şekilde çalışmasını da hedefliyor, amaçlıyor. Bu konuda Özcan Bey’in bize çok büyük bir katkısı var.
Pınar Yeniyiğit (Sunucu): İl Sağlık Müdürü’müz çok başarılı bir kimlik ve aslında Bursa için bir kazanç. Yıllardır da Bursa’nın İl Sağlık Müdürü
Prof. Dr. Ömer Faruk Bilgen: Çok… Allah güç kuvvet versin.
Pınar Yeniyiğit (Sunucu): Organ bağışı konusunda Bursa’ya çok ciddi katkısı var. Sizin de hastaneniz ile ilgili bir haber okudum. O süreci anlatır mısınız?
Prof. Dr. Ömer Faruk Bilgen: Dört tane oldu. Organ bağışı iyi bir şey. Şimdi yaşamını kaybetmiş bir hastamız var. Sahipleri, tabi hasta sahipleri ya da vefat eden kişinin akrabaları, bunların ikna edilmesi lazım. Onların izni ile bu işi yaptığınızda, birçok insana nakil imkânı sağlamak çok mühim. Benim abimin çocuğu, yeğenim de böbrek hastasıydı ve nakil oldu. Ben bunu hem doktor olarak, hem de yakinen yaşadım. O insanları hayata döndürüyorsunuz.
Pınar Yeniyiğit (Sunucu): Toplumun bilinçlenmesi lazım ve Bursa bu anlamda gerçekten çok başarılı. Cuma hutbelerinde bile halkın yönlendirildiği de düşünülürse, İl Sağlık Müdürlüğü çok mücadele etti ve Avrupa’da ciddi başarılar elde edildi.
Prof. Dr. Ömer Faruk Bilgen: Evet. Özcan Bey’in çok katkısı var.
Pınar Yeniyiğit (Sunucu): Hocam JCI… Dünya standartları sağlıkta belgesini alan, Bursa’da tek hastane gözüküyor Özel Medicabil Hastanesi… Tabi siz bunu da tekrarlıyorsunuz sanırım.
Prof. Dr. Ömer Faruk Bilgen: Mücadele ediyoruz. Uluslararası bir kalite standartları belgesi… Aslında çok değerli bir şey. Bunlar aslında bildiğimiz işler, ama pek yapmak istemiyoruz. Ne oluyorsa bir şekilde basiretimiz bağlanıyor. Normal şartlarda bunun hepsini yapması lazım. Bunu herkes biliyor aslında. Ama ya tembellik, ya görmemezlik ya da başka bir şey… Bu konuda güncel olmaktan uzak kalmak sizi bunlardan uzaklaştırıyor.
Pınar Yeniyiğit (Sunucu): Bu belge ne katıyor hocam hastanenize?
Prof. Dr. Ömer Faruk Bilgen: Çok şey katıyor.
Pınar Yeniyiğit (Sunucu): Dünyadan hasta aldığınızı söylüyorsunuz ve bu belgeye de bakıyorlar öyle değil mi?
Prof. Dr. Ömer Faruk Bilgen: Kesinlikle bakıyorlar. Bakın birçok yerde konuşuyoruz bunu. Toplantılarımızda dile getiriyoruz. Önlenebilir tıbbi hatalardan, hatasızlaştırma yöntemi olarak bunu değerlendirin lütfen. Her yıl 352 bin kişinin öldüğünü rapor ettiler Amerika’da. Çok ciddi bir rakam. Ülkemizde ne kadardır dediğimizde, 1500’ün üzerinde hastanemiz var. Her gün bir kişi bu şekilde vefat etse, işte hesabını yapın. 1500’den 300-400 bin insan yapacak. 2’şer tane olsa, düşünsene ne kadar rakam. Amerika bile bunu iyileştirmeye çalışıyor ve bu yıl çıkan yazıda da, yine bu amaçla yapılan çalışmada, 2019 yılında bu 352 bini 161 bine indirmişler. Neredeyse yarı yarıya indirmişler ve bunu başarmışlar. Önlenebilir tıbbi hatalar, eğitim ile ilgili, yanlış ilaç uygulaması ile ilgili. Hastanın ameliyat sırasında dikkat edilmeyip de çok kanamasının olması veya yanlış bir anestezik maddenin verilmesi, kontrol edilmeden ilaç verilmesi gibi. Bir sürü şeyi sayabilirsiniz. Dolayısıyla zamanında müdahale yapamamamızdan dolayı hastamızı kaybetmemiz. Çok mühim şeyler.
Pınar Yeniyiğit (Sunucu):Bu belgede bu anlamda çok önemli. Şimdi bakıldığında hocam, özel hastaneler yönetmeliğinde de değişiklikler yaşandı son dönemde. Bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz? Sağlık yatırımları olsun, yoğun bakımları olsun, yatak sayısı olsun. Türkiye’de özel hastanelere tanınan imkanlar… Bu anlamda siz gibi değerli kimliklerin mutlaka söyleyecekleri, beklentileri vardır.
Prof. Dr. Ömer Faruk Bilgen: Şöyle bir şey söyleyeyim mi? Bugün bir hastanın, ameliyat olacak hastanın A grubundan ameliyat olacak bir hastanın, devlet hastanesinde veya bizim hastanede, nerede olursa. Özel hastane dışında ameliyat olduğu veya tedavi olduğu bir yerdeki maliyeti ile özel hastanedeki maliyetini kıyaslayalım. Neyle maliyetini kıyaslayalım? Devlete maliyetini kıyaslayalım. Devlete maliyetini kıyasladığınızda, özel hastanelerdeki maliyet hemen hemen yarı yarıya. Bunu, yani inşallah birileri dinler de, dikkate alırlar. Yani göz önüne almak lazım. Bunu gerçekten…
Pınar Yeniyiğit (Sunucu): Bu anlamda özel hastaneler elini taşın altına bırakmış durumdalar.
Prof. Dr. Ömer Faruk Bilgen: Biraz destek olmak lazım. Hesap açık ve ortada. Yani her zaman bunun hesabını yapabiliriz. Gelir otururuz karşılıklı. Şu ameliyat ne kadar hesap ederiz. Buyurun devlet tarafına bakalım. Orada yapıldığında ne olduğuna bakalım, ortaya çıkar. Benim ameliyat ettiğim hastalarda, hastanedeki yatış süresi 1,6 gün.
Pınar Yeniyiğit (Sunucu): Annem son dönemde Özel Medicabil Hastanesi’nde ameliyat oldu ve gerçekten bekliyoruz ki çok ciddi bir ameliyat geçirdi. Belden ve KOAH hastası, şeker hastası ve farklı sıkıntıları da var. Dedim ki; 3-5 gün yatar. Ama bir günde çıktı hocam ve çok iyi çıktı.
Prof. Dr. Ömer Faruk Bilgen: Ne güzel. Bakın maliyet açısından, iş gücü kaybı açısından önemli çok… Bizim bir avantajımız var. Yurtdışında olan, Avrupa’da olan kimse, hastasına bizim gibi sahip çıkmıyor. Çocuğu, yakınları, kardeşi bırakmıyor ki hastaya. Bu faktörleri de iyi kullanmak lazım. Dolayısıyla bu bir maliyettir, bunu azaltıyorsunuz. Hastayı erken taburcu etmek için iyi tedavi etmeniz lazım. İyi tedavi ederken uygun ilaçları kullanmanız, fazla bir şey yapmamanız ve her şeyi düzgün yapmanız lazım. Fazla kan kaybı olmaması lazım. Bunların hepsi masraftan ve maliyetten düşmek gerekir. Peki siz bunu böyle yaptığınızda başka nasıl faydası olur bunun? Örnek verelim. Sizin 100 yataklı ya da 1000 yataklı hastaneniz var. 1000 yataklı hastanede ortalama yatış süreniz kaç gün? 2 gün diyelim. Her şeyi düzgün yapıyorsunuz ve 2 gün. Ama öbür tarafta başka bir hastanede, yatış süresi 4 günse, 5 günse, sizin iki günde taburcu ettiğiniz zaman 1000 yataklı hastane iseniz, yatak sayınız 2000 oldu. 100 yataksanız, 200 yatak oldu. Çünkü hastayı çabuk tedavi ettiniz ve çabuk taburcu ettiniz. Dolayısıyla yatak sayısı arttı. Peki, o zaman Türkiye’de bizim yatak sayımız 200 bin, 225 bin diyelim. Şu kadar hastanede yatak sayımız var. Peki, biz bu kadar yatak sayısını hastaları iyi tedavi edip, güzel tedavi edip, güncel bilgilerle donatılmış insanlarla tedavi ettiğimiz zaman, erken taburcu ettiğimiz zaman ne oluyor? 200 bin yatak mı? Hadi 100 bin koy, 3 günde tedavi edelim. Otomatikman hiçbir şey yapmadan yatak sayınız 300 bin oldu.
Pınar Yeniyiğit (Sunucu): Evet, sıkıntı giderilmiş oluyor. Yatak sayısı giderilmiş olduğu için…
Prof. Dr. Ömer Faruk Bilgen: Yeni hastane yapıyoruz. Yapalım güzel, bir şey değil. Yapılsın ama bunlara da bakmak lazım. Yalın mantık bu.
Pınar Yeniyiğit (Sunucu): Evet yalın mantığın bana göre bütün sektörlerde uygulanması lazım.
Prof. Dr. Ömer Faruk Bilgen: Uygulanıyor zaten. Bu sanayi sektöründen gelen bir şey.
Pınar Yeniyiğit (Sunucu):Kendi sektörüm açısından da mesela düşünüyorum. Bu konuda önerilerinizi dinlemek istiyorum en yakın zamanda. Evet, baya konu başlığından söz ettik aslında. Ama sizinle konuşacak çok farklı konular da var. Ama zamanımız kısıtlı. Belli sizin de yoğunluğunuz var. Şimdi Bursa ile ilgili birkaç cümle kurmanızı rica edeceğim. Nasıl görüyorsunuz? Şu an yansıttığı tabloyu kentin? Bursa ile ilgili neler söylersiniz?
Prof. Dr. Ömer Faruk Bilgen: Bursa, Türkiye’nin en güzel şehirlerinden birisi. Bursa’da oturuyoruz diye en güzeli de diyebiliriz yani. Dolayısıyla hakkettiği gibi yönetilmeli. Tabiİ ki büyük başın büyük işi olur. Yöneticilerimiz çok büyük şeylerle uğraşıyorlar. Toplumsal sorunları tabii ki çözüyorlar. Ellerinden geldiği kadar. Mesela ulaşım biraz daha rahatladı, daha yoğundu. Orada gerçekten bir rahatlık var. Sabah ya da akşam biraz sıkıntı oluyor. Tabii ki o kadar göç alıyor. Olacak o kadar da. Yani Bursa, inşallah daha iyi olacağız.
Pınar Yeniyiğit (Sunucu): Yalın yönetileceğiz biraz daha değil mi?
Prof. Dr. Ömer Faruk Bilgen: Tabii ki Sayın başkanımız sağ olsun, takip ediyoruz Kendisini gayet güzel çalışıyor, işler yolunda gidiyor.
Pınar Yeniyiğit (Sunucu): Çok teşekkür ediyorum Sayın Ömer Faruk Bilgen, Hayata Dair’e katıldığınız için.
Prof. Dr. Ömer Faruk Bilgen: Ben teşekkür ederim, sağ olun.
Pınar Yeniyiğit (Sunucu): Başarı ve yaşam sırlarınızı paylaşmış oldunuz. Başarılar diliyorum. İyi ki varsınız. İyi ki Bursa’dasınız.
Prof. Dr. Ömer Faruk Bilgen: Sağ olun, çok teşekkür ederim.
Videonun tamamını izlemek için buraya tıklayınız.
Prof. Dr. Ömer Faruk Bilgen’in diğer videolarını izlemek için buraya tıklayınız.